Kene hafif geldi bir akrebi deneyelim...

Sağ el ve sağ ayak bileğimden akrep soktu. Olayın üzerinden yaklaşık 5 saat kadar geçti. Şu an bu satırları yazarken hastanedeyim.

Onlar da bizim şehidimiz...

Çanakkale ile arasında tam 8530 kilometre mesafede yatıyor olsalar da onlar da bizim şehidimizdir. Siz de bir buket sanal çiçek hediye ediniz gönülden gerçek dualarınızla birlikte. Nasıl yapacağınız burada tarif ediliyor.

Kendiniz Yapın: Tenekede Tavuk Pişirme Aparatı

Tenekede tavuk pişirebilmek için kendiniz evde malzemelerle son derece basit ve pratik bir aparat yapabilirsiniz.

Altın Oran ve Kabe

Altın Oran yani “Fi sabiti” 1.618, matematikteki üstün tasarım sayısıdır. Kalp atışlarımızda, DNA sarmallarının en ve boy oranında, kainatın dodecehadron adı verilen özel tasarımında, bitkilerin filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde Yaratıcı hep aynı muhteşem sayıyı kullanmıştır. Altın oran sayısı yani 1.618…

Mangal çeşitleri - Akla ziyan tasarımlar

"Yaşasın, mangal sezonu açıldı..." isimli yazı dizimize "Akla Ziyan Mangal Tasarımları" ile devam ediyoruz. Bu yazıda çok enteresan mangal tasarımları ile karşılaşacaksınız. Ya Rab bir zevk uğruna ne mangallar tasarlanıyor...

İyi Bir Tabletten Neler Olur?

Bir tablet bilgisayar evdeki hangi cihazların yerine geçebilir?

KüçükBahçem'den haberler [30 Haziran 2011]

KüçükBahçem'e fideleri Haziran başı itibari ile dikmiştim. Aradan yaklaşık bir ay geçti; öğlenleri güneşli ve sıcak hava,  akşamları yağmur (bazen de dolu) yağışı ile geldik bu güne...


Tohumdan yetiştirdiğim altın kirazların (altın çilek, inka eriği, yer kirazı, cape bektaşı üzümü, güveyfeneri, goldenberry, physalis peruviana, poha; herkes bir isim takmış) viyolde büyümesi durdu.



Anlaşılan bitkinin kökü daha fazla gelişmek için serbest alan bulamıyor.

Çiftçiye yeni ürün alternatifi Latin Amerikalı tatlı patates

http://www.facebook.com/note.php?note_id=299537517073 adresinden alıntıdır.


Anavatanı Latin Amerika olan tatlı patates Türk çiftçisine hem sanayide hammadde hem insan beslenmesinde gıda maddesi hem de hayvan beslenmesinde önemli bir yem bitkisi olma özelliğiyle alternatif ürün olacak.



Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zihin Yıldırım, tatlı patatesin dünyada ekonomik öneme sahip olmasına karşın ülkemizde çok az tanınan bir bitki olduğunu söyledi. 2005 yılında TÜBİTAK destekli Ege Bölgesi'ne uygun tatlı patatesin genotipinin belirlenmesi projesi hazırladıklarını hatırlatan Yıldırım, 3 yıllık projenin başarıyla sonuçlandığını, genotipin tarla çalışmalarının devam ettiğini kaydetti. Yıldırım, bu proje kapsamında Peru'dan getirilen 12 genotip üzerinde çalışmalar yaptıklarını ve yüksek verimli 2 genotip belirlediklerini kaydederek, "Ürün, besleyici özelliği ile hayvan beslenmesinde önemli yem bitkisi olabilir ve özellikle süt verimini artırabilir. İsteyen üreticilere fide verebiliriz. Tatlı patatesin üretimi kolay, maliyeti düşük. Türk çiftçisi için alternatif bir ürün olacak" dedi.

"Bir Tavuğun Maceraları, 2. Bölüm : Hamdım, Piştim, Yendim"


"Buyrun tenekede tavuğa" demiştik bir ay kadar önce. Çağrımıza icabet eden dostlarımızla bir kez daha giriştik tenekede tavuk kebabı yapma işine.

Bu sefer kendim yapmayı denedim. Geçen sefer ustamızı dikkatlice izlemiş, tarifi almıştım. Adım adım şöyle bir yol izledim:




1. Geçen sefer çekimlerde yorulan tavuklarımız jakuzide dinlenmiş olacaklar ki kendi aralarında uzun eşek oynamaya başlamışlar. Aldık içlerinden cezaya düşen iki tanesini.


2. Oturttuk birini kazığa.

Kore'li Mor (Tatlı) Patateslerim

Henüz Kore anılarımı yazamadım ama hiç olmazsa Kore'den getirmiş olduğum patateslerin hikayesini yazayım.

4 Nisan 2011 tarihli yazımda sezonun ilk patateslerini sandığa ekmiştim. Türkiye'ye dönerken bir marketten aldığım bir poşet patatesten -ki topu topu 4 tane- birisini kızartıp yedik.Tadı tatlımsı, hoş ve lezzetliydi.

Bir diğerini ikiye bölüp önceki yazımda da fotoğrafladığım gibi ikiye bölerek sandığa gömmüştüm. Bunlar nihayet sürgün verip de kafalarını topraktan çıkartabildiler. Aşağıdaki fotoğrafta görüleceği gibi aynı gün ektiğim normal patateslere ikinci katı çıktık, boylu poslu oldular ama bizim Kore'liler sıla hasretinden midir nedir çok geç çıkabildiler topraktan.



Sağdaki iki sandıkta normal yerli patatesler var. Onlar görüldüğü gibi uzadı, coştu gitti.
En soldaki tek sandıkta ise mor/kırmızı/tatlı patates var. Sandığın ortasındaki bitki fasülye. O da büyümeye başladı, artık sürgün atıp tutunacak bir yer arıyor. Sandığın iki yanında, kenarlara yakın yerde görünenler de kafasını topraktan çıkartmış olan mor/tatlı patatesler.


Yazımın başında 4 adet tatlı patates getirdim demiştim. Birini ailecek yedik, birisini de ikiye bölüp sandığa ektik. Hesabımıza göre 2 adet daha var. Dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır. Peki nerede bunlar?

İşyerindeki KüçükBahçem'iz

Asıl işi elektronik sanayi ve ticareti olan çalışmakta olduğum firmada bazı "köklü" değişikliklere gidiyoruz. Mesela önümüzdeki dönemde çok önem kazanacak olan iyi tarım uygulamalarına el atarak "köklü" ürünler üretiyoruz; domates, biber, peppino, altın kiraz, patlıcan, salatalık, fasulye gibi...

Aslına bakarsanız bu, şirketin kurumsal stratejisi değil; bir ArGe'ci olarak benim ve bir kaç gönüllü iş arkadaşımın fikri. Öğlen yemek arasını değerlendirmek üzere yaptığımız bir uğraşı. Geçen sene (Bknz.: "Bizim şirketin bahçesinden 2 - hasat zamanı" başlıklı yazı dizisi.) bir çay molasında laflarken ortaya attığımız fikri bu sene daha da geniş katılım ve daha da geniş arazi ile büyüttük. En verimli tarım arazileri üzerine kurulu "Türkiye'nin En Çevreci Organize Sanayi Bölgesi"ndeki işyerimizin bahçesinde şu an itibari ile domates (pembe domates, cherry-çeri, sırık, oturak), biber, peppino, altın kiraz (altın çilek, inka eriği, yer kirazı, cape bektaşı üzümü, güveyfeneri, goldenberry, physalis peruviana, poha; oha yani ne kadar da çok adı varmış...), patlıcan, sırık salatalık, fasulye, su kabağı (süs kabağı, susak) gibi bitkilerimiz mevcut.

Takvimin kopmamış sayfasında 17 Mayıs 2011 yazarken, ilk önce toprağımızı çapalayıp kabarttık, gübreyle birlikte alt-üst ettik. (Aslında daha öncesinde zirai danışmanımız, tecrübeli bahçevanımız Nafiz Dayı'dan yer istedik. O da bize burayı tahsis etti. Toprağı hiç fena olmamakla birlikte oldukça da geniş bir alan)


tesviyesini yaptık, su akışına göre seviyesini ayarladık.

Etti Üç (Bir kene vakası daha)

Çekirge bir zıplar, iki zıplar üçüncüde yakalanırmış. Benim üç etti...



Geçtiğimiz 5 Haziran Pazar günü 3. kez ısırıldım bir kene tarafından. Daha önce kene tarafından 2 defa ısırılmıştım. İlkini kendim çıkardım ama ikincisi saçlarımın arasında olduğu için doktor yardımıyla çıkartılmıştı. Bu sefer yine köyüm Mayıslar'daki ceviz-zeytin bahçemde iken ısırıldım, hem de koltuk altımdan. Bu sefer de kendi kendime çıkaramayacağım bir yerimden. Bu nedenle olaya hemen eski bir hastabakıcı olan akrabam müdahele etti. Fakat yanımda alet çantamdakilerden başka bir alet yoktu. Halbuki daha önceden bir kene çıkarma kartı almıştım, yanımda taşımam gerekirdi ama ihmalkarlık işte. 
Bu iş için alet çantamdaki en uygun olan kerpeteni kullandık keneyi çıkartmak için.


Kerpeten daha ağır işler için uygun olduğundan hafif bir baskı bile keneyi kopartmaya yetti. Kene çıktı ama maalesef bu sefer kafası içeride kaldı. Kalan parçayı falçatanın ucu ile kendim çıkartmak zorunda kaldım. Bu nedenle bu iş için özel üretilmiş kene kartını ya da uygun bir cımbız kullanılmasını tavsiye ederim tecrübeme güvenerek.

Bahçede çalışırken, etrafta bir çok kene olduğunu bildiğim (ve hatta bunları topladığım) için sürekli üzerimi kontrol ederim. Bu nedenle bu kene en fazla 10-15 dakikadır buradadır tahminen. Bir kenenin bir insanı ölümle tehdit edebilmesi için öncelikle kırım kongo kanamalı ateşi hastalığını taşıyanlardan, hyalomma ailesinden olması lazım. (Fotoğraflarından anladığım kadarıyla bizim keneler bu aileden !). Sonra da bu virüsü taşıyor olması, bir insanı ısırdığında 5-6 saatten daha fazla bir süredir vücuttan kan emiyor olması, emdiği kanın bir miktarını (emilen kanın kenenin vücudunda virüslenmiş olmasından sonra) vücuda geri kusmuş olması gerekir. Her şey kötü gitse bile ölüm oranları 1/3 civarında. Yani hala bir şans var. 
 
Hastalık kapıldığında herhangi kesin bir tedavisi  ve/veya ilacı yok. Vücudun bu virüsle kendisi mücadele etmesi gerekiyor. Vücuda yardımcı olmak için bağışıklık sitemini güçlendirici ilaçlar veriliyor hastalara. Eğer ki son derece ağrılı ve kötü bir hastalık olan kırım kongo kanamalı ateşinden kurtulunursa bu hastalığa karşı bağışıklık kazanılmış oluyor. Yani bir şekilde vücut kendi aşısını üretmiş oluyor. Bunun haricinde hastalığa karşı bir aşı geliştirilemedi (henüz).

Her neyse bu yazıyı yazarken kritik 3 günün 2.sinin akşamındayım. Yazılarım devam ederse üçüncü kez de atlatmış olacağım girişteki atasözüne tezat olarak. Devam etmezse çok ateşim ve ağrım var anlamı çıkartılabilir. Sonrasını bilemiyorum :)

İlgilenen olursa beni ısıran "çenesi kopuk" kene ve arkadaşları koleksiyonumda ve -şimdilik- canlı.
 

Crimean–Congo hemorrhagic fever (CCHF) is a widespread tick-borne viral disease, a zoonosis of domestic animals and wild animals, that may affect humans.


Kaynaklar: 


Araba markalarının açılımları

Araba markalarının açılımları

AUDI : Another Ugly Deutsche Invention
(Bir başka çirkin Alman icadı)

BMW : Brings Me Women
(Bana Hatunları Getirir)

FIAT : Failure in Italian Automotive Technology
(İtalyan Otomotiv Teknolojisinin Hatası)

FORD : Fast Only Rolling Downhill
(Sadece yokuş aşağı hızlanır)

FORD: Fixes Or Repair Daily
(Düzeltir veya gününde tamir eder)

SAAB : Shape Appears Ass-Backwards
(Popo görünümlü)

HYUNDAI : Hope You Understand Nothing's Driveable And Inexpensive…
(Umarız hiçbir şeyin sürülebilir ve pahalı olmadığını anlamışsınızdır)

VOLVO : Very Old Looking Vehicular Object
(Çok eski görünüşlü aracımsı nesne)

PORSCHE : Proof Of Rich Spoiled Children Having Everything
(Zengin züppe bebelerinin herşeye sahip olduğunun kanıtı)

HONDA : Had One, Never Did Again
(Bir tane vardı, bir daha asla)

JEEP : Just Eats Every Penny
(Son kuruşuna kadar tüketir)

JAGUAR : Just A Guess U Are Rich
(Sadece zengin olduğunu tahmin ediyorum)

KIA : Keep It Away
(Benden uzak tut)

MERCEDES – BENZ : My Expensive Race Car Emits Dense Exhaust Smoke – But Efficiency Near Zero
(Pahalı arabam feci egsoz gazı çıkarır – Ama performansı neredeyse sıfır)

TOYOTA : To Operate Your Own Terrific Automobile
(Kendi korkunç otomobilini yönetmek)

VOLKSWAGEN : Very Old Lowered Kinky Sedan With A Great Engine Noise
(Muhteşem motor sesli acayip ufaltılmış sedan!)

SUBARU : (Tersten) U R a BUS
(Sen bir otobüssün )


Şaka ha sakın inanmayın.

Kaynak : Anonim

TransNEW Project


Yine yeniden Istanbul'dayım. Taksim Gönen Hotel'de TransNEW Project South Balkans and Mediterranean - Transport Research Capabilities and Potentials Workshop düzenleniyor. TÜBİTAK ev sahibi yine. Türkiye, Romanya, Bulgaristan, Moldova, Malta, Arnavutluk ve Kıbrıs'tan sektör temsilcileri ve katılımcılar bulunuyor bu çalıştayda.

Tübitak'ın ilgili sayfasındaki duyuruya göre:

Bölgesel Ulaştırma Araştırma Yetkinlikleri Belirleme Çalıştayı

TÜBİTAK’ın ortakları arasında bulunduğu TransNEW Projesi kapsamında "Güney Balkanlar ve Akdeniz Bölgesel Ulaştırma Araştırma Yetkinlikleri Belirleme Çalıştayı"

Çalıştaya Türkiye ile birlikte bölgedeki yedi ülkenin ulaştırma araştırma camiası temsilcileri ile Avrupa Komisyonu’nu yetkilileri katılmakta. Çalıştayda bölgesel araştırma yetkinikleri ve öncelikleri tartışılıyor ve sonuçlar Avrupa Komisyonu’na sunulacaktır.

Çalıştay kapsamında bölgdeki hedef ülkelerin (Arnavutluk, Bulgaristan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Malta, Moldova, Romanya ve Türkiye) ulaştırma araştırma yetkinlikleri paylaşılmakta. Daha sonra bölgesel yetkinlikleri belirlemek için fikir alışverişinde bulunulacaktır. Çalıştay sonucunda hazırlanacak olan taslak yetkinlikler raporu Avrupa Komisyonu’na gönderilecek ve ileriye yönelik politika belirleme çalışmaları için bir girdi olarak kullanılması sağlanacaktır.

Ayrıntılı bilgi için TÜBİTAK ın web sayfasına ya da www.transnew.eu adresine bakabilirsiniz.

Bu arada, etkinliğin düzenlendiği Hotel Gönen'in terasından Taksim ve İstiklal Caddesinin girişi şu şekilde görünüyor:


Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Her sene kene, gene kene

Her sene olduğu gibi bu sene de üzerimde kene yakaladım.



Neyse ki bu sefer ki daha ısırmamıştı. Daha önce kene tarafından 2 defa ısırıldım. İlkini kendim çıkardım ama ikincisi saçlarımın arasında olduğu için doktor yardımıyla çıkartılmıştı.

Bu seferkini yine Mayıslar'da ardıç ağacının altına, damlama sulama tesisatı için su deposu yerleştirirken yakaladım. Sanırım benim bahçenin yakınındaki ardıçlarda bol miktarda bu kenelerden var.






Önceki kenelerden birisini, hiç kene görmemişlere gösterebilmek için epoksi (reçine) içerisine koymuştum bu seferkini ise izopropil alkol içerisine attım.




Bu yazımı da yine ünlü bir düşünürün sözleri ile bitirmek istiyorum:
"Yorganda kene var, kopar kopar gene var"


Dikkat edin, keneye yakalanmayın...

KüçükBahçem'de dikim zamanı (2011 sezonu)

Bu sene hava bir türlü ısınamadı, bu aralar (Haziran'ın 1'indeyiz) bile hemen hemen her gün yağmur yağıyor. Bu nedenle fidelerin toprağa kavuşması gecikti.

Aşağıdaki fotoğrafta, geçen seneki pembe domateslerimden almış olduğum tohumlardan çıkan fideleri görüyorsunuz. (Aynı tohumlardan Pembe Domates Ağı'ndan tohum isteyen pembe domates severlerine de göndermiştim, umarım onlarınkiler de çimlenmiştir.) İlk önceleri Ocak-Şubat ayı gibi evde mini seramda çimlendirmeye çalışmıştım (tıklayınız) Fakat nedense ev ortamında suni ışık ve ısıtma ile pek başarılı olamadım. Tohumdan çıkan filizler hızlı büyüyüp sonra da zayıf kalıp öldüler. Bir iki kez böyle denedikten sonra havaların biraz olsun ısınması ile dışarıya, KüçükBahçem'e çıkarttım viyolleri. Bu sefer tohumlardan çıkan filizler doğal güneş ışığı altında daha güçlü çıktılar ve çabucak yapraklandılar.

Bir hafta sonra da şu büyüklüğe ulaştılar:


Kapı önünde filizlenen çimler toprağa aktarılacak kadar olunca daha önceden hazırlamış olduğum (tıklayınız) KüçükBahçem'e diktim.

Toprağa aktarılabilecek kadar büyümüş ve köklenmiş bir fasulye çimi


Artık pembe domateslerimi, sırık domatesleri, biberleri, bir kaçtane de patlıcanı viyollerden toprağa aktardım. Hatta arada bir tane de geçen seneden kendiliğinden toprağa karışmış sırık cherry domatesi çıkarak bize sürpriz yaptı. Ben evde o kadar uğraşmama rağmen başarı oranım düşüktü ama doğal ortamında benim bir etkim olmadığı halde bir domates yolunu bulup çıkmış. Ne demiştik, "yaşam bir şekilde yolunu bulur."

Bu sene, geçen seneden çıkarmış olduğum dersler ışığında (Bakınız: "Küçük bahçemde bir yılın ardından..." başlıklı yazım) çimleri sık dikmedim. Sık olunca birbirlerini gölgeledikleri için verim düşük oluyor hem de aralarına girip toplaması zor.

Can suyunu OğulMonk'la birlikte verdikten sonra artık Allah'a emanet ettik. 

Daha toprağa aktarmadığım viyollerde sırasını bekleyen altın çileklerim de var. Biraz daha büyüsünler onları da toprağa vereceğim :) Burada fotoğrafı çektikten daha sonra diktiğim için görünmeyen 2 tane de peppino fidem var. Bu sene bir de peppinoyu deneyeceğim. Fidelerini İstanbul'da Mısır Çarşısı'nın hemen yanındaki tohumculardan aldım.

Ben KüçükBahçem'e 8-10 tane domates biber diktim diye seviniyorum köyüm Mayıslar'da geçen hafta sonu bir tarlaya yüzlerce belki de binlercesini diktik. (Diktik demek biraz haksızlık oldu farkındayım, ben sadece 30-40 tane diktim)


Allah tüm çiftçilerimize verimli hasatlar, sağlıklı ürünler ve bol kazançlar nasip etsin.

Ekmek arası domalan mantarı [1 Haziran 2011'de güncellendi]

Ekmek arası domalan* mantarı**

*TDK--> Domalan: Asklı mantarlardan, toprak içinde yumru biçiminde yetişen, yenilebilen bir bitki, yer mantarı, keme, karakeme. http://www.tdkterim.gov.tr/ttas/?kategori=derlay&kelime=domalan

TDK--> Domalmak: (nsz) hlk. Dizler bükük, baş ileride, çömelmiş bir durum almak.  Güncel Türkçe Sözlük.
http://www.tdkterim.gov.tr/ttas/?kategori=derlay&kelime=domalmak

**Önemli not: Bilindiği kadarıyla domalan mantarının zehirli bir türü yok. Bununla beraber mantar toplama, mantarı iyi tanıyan kişilerin yardımıyla yapılmalıdır. Her mantar yenilebilir değildir, özellikle de çayırlarda ormanlarda toprak üstünde yetişen mantarların türünden emin olmadan kesinlikle yemeyiniz. Bu konuda daha önce yazdığım bir yazıyı da okuyabilirsiniz-->"Mayıslar dağlarında mantar avı"

Türkiye'nin tek mantar uzmanı olan Jilber Barutçiyan ile yapılan bir röportajı da şuradan okuyabilirsiniz: http://www.tarimfederasyonu.org/haber.asp?id=62


Topraktan çıkartırken

Bence adı "domaltan" olmalıydı. Çünkü bu mantarı ararken alınan şekil tam da Türk Dil Kurumu'nun tarif ettiği gibi. Zaten uzunca bir süre aradığınızda bel ağrısı çekmeniz çok olası. Çünkü saatlerce domala domala mantar aramak pek de ergonomik değil. Nereden biliyorsun diye sorulursa, "tecrübe" diyeceğim...


Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-