Kene hafif geldi bir akrebi deneyelim...

Sağ el ve sağ ayak bileğimden akrep soktu. Olayın üzerinden yaklaşık 5 saat kadar geçti. Şu an bu satırları yazarken hastanedeyim.

Onlar da bizim şehidimiz...

Çanakkale ile arasında tam 8530 kilometre mesafede yatıyor olsalar da onlar da bizim şehidimizdir. Siz de bir buket sanal çiçek hediye ediniz gönülden gerçek dualarınızla birlikte. Nasıl yapacağınız burada tarif ediliyor.

Kendiniz Yapın: Tenekede Tavuk Pişirme Aparatı

Tenekede tavuk pişirebilmek için kendiniz evde malzemelerle son derece basit ve pratik bir aparat yapabilirsiniz.

Altın Oran ve Kabe

Altın Oran yani “Fi sabiti” 1.618, matematikteki üstün tasarım sayısıdır. Kalp atışlarımızda, DNA sarmallarının en ve boy oranında, kainatın dodecehadron adı verilen özel tasarımında, bitkilerin filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde Yaratıcı hep aynı muhteşem sayıyı kullanmıştır. Altın oran sayısı yani 1.618…

Mangal çeşitleri - Akla ziyan tasarımlar

"Yaşasın, mangal sezonu açıldı..." isimli yazı dizimize "Akla Ziyan Mangal Tasarımları" ile devam ediyoruz. Bu yazıda çok enteresan mangal tasarımları ile karşılaşacaksınız. Ya Rab bir zevk uğruna ne mangallar tasarlanıyor...

İyi Bir Tabletten Neler Olur?

Bir tablet bilgisayar evdeki hangi cihazların yerine geçebilir?

Çin işi çakma tavuk yumurtası...

Biz bu yazıyı yazalı aylar olmuştu ama medya daha yeni farketti, olsun sevindim. Bu sayede bu sayfanın hiti arttı :)

Bir şeyin sahtesini yap(a)bilmek Çin'lilerin genlerinde olsa gerek. Bir araştırmaya göre Çin'lilerin %73'ü sahtekarlık yapmış. Sahtecilik denilince akla ilk önce Çin'lilerin gelmesi zaten kimseyi şaşırtmaz. Adamların sahtesini yapamayacağı bir şey yok gibi. Sahte Hereke halısı üretmek için Çin'de Hereke isminde bir kasaba kurduklarını duymuştuk zaten, şimdi de Avusturya’daki Hallstat kasabasının birebir kopyasını yapıyorlar. Bu kasaba Unesco’ nun dünya mirası olarak koruma altına aldığı bir yer. Çin bunun bir kopyasını kendi sınırları içerisinde kurma çabası içerisinde. Hiç şüphe yok, yaparlar da... Çin'in nüfusu fazla olduğu ve yurtdışı çıkışları devlet kontrolünde olmasından dolayı fazla olmadığı için, kendi sınırları içerisindeki bu kasaba orijinalinden daha fazla turist çekecektir eminim.



Sahtecilikte sınır tanımayan Çin'liler hatırlarsınız, 2008 Pekin Olimpiyatları'nın açılışında ön planda kendi güzel ama sesi pek güzel olmayan bir kız sesi güzel ama kendi pek güzel olmayan bir kıza playback yapmıştı. Hatta açılışta bizim tv'lerde izlediğimiz havai fişeklerin animasyon olduğu gerçekte o kadar ihtişamlı gösterilerin olmadığı ortaya çıkmıştı.

Bu yazımda siz değerli okuyuculara Çin uydurması sahte markalardan, çakma ürünlerden bahsetmek niyetinde değilim. Zaten o konuya bir girersek;

Osmanlı Tokadı

OSMANLI TOKADI



"Osmanlı Tokadı" tabiri nereden gelmektedir? Bilmiyorsanız okumaya devam ediniz. Bu arada Osmanlı Tokadı'nı anlatmak üzere en güzel pozlardan birisini vermiş olan Sn. Kadir İNANIR'a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Kendisi geçtiğimiz günlerde küçük bir operasyon için hastanede yatmıştı.

Zamanında Osmanlı ordusu çeşitli birliklerden oluşurmuş. O birliklerden biri de Tokatçı grubu imiş. Tokatçı denilen askerler devşirmelerden oluşur ve gayet iri yapılı, iri elli kişilermiş. Bu kişiler kendileri için özel olarak inşa edilmiş çalışma salonlarında mermerden yapılmış büyükçe kolonlara ha bire tokat atarak ellerini daha da geliştirirlermiş.

Tokatçılar savaş sırasında ordunun en arkasında bulunurlar ve savaşın sonlarına doğru hızla savaş alanına girerlermiş. Bitkin durumda olan düşman askerlerini tek tokat darbesiyle yerle bir ederlermiş. Tokat attıkları kişinin yüzünü içeri çökertir ve beyin kanaması geçirmesine sebep olarak öldürürlermiş. (Vay anam) İşte böyle nam-ı diğer OSMANLI TOKADI buradan gelmektedir.

Osmanlılar savaşa giderken, ülkede ne kadar deli ya da görünüş bakımından eli-ayağı bozuk, gulyabani tipli insan varsa hepsini toplarlar ve ordunun en önünde düşmanın üzerine gönderirmiş. Üzerine deli gibi koşarak gelen bu korku bilmeyen acaip insanları gören düşmanın psikolojisi doğal olarak çökermiş.

Savaş meydanında bir sonraki sırada ise, (affınıza sığınarak...)

Pakistan'daki örümcek istilası


2010 yılın Haziran ayında aşırı yağışlar nedeniyle Pakistan'da Sindh bölgesinde bir sel felaketi yaşanmıştı. Selden dolayı 20 milyon kişi evinden yurdundan olmuş tarlarlarını, yaşadığı yerleri sular basmıştı.


Yaşanan sel felaketini sadece insanları etkilemedi doğal olarak. Bölgenin sular altında kalması ile yaşam alanları daralan milyonlarca örümcek ağaçlara sığındı. Ağaçlardaki örümcek ağları daha önce karşılaşılmamış inanılmaz görüntüler ortaya çıkardı.









Bu korkunç olayın bir de beklenmedik faydası olmuş bölge halkına. Sel sularının oluşturduğu bataklık ortamında üreme imkanı bulduğundan sayıları artan sivrisineklere karşı doğal bir denge oluşturmuş. Örümcekler sivrisinekleri yedikleri için bölgede sıtma salgınlarının da önüne geçilmiş doğal olarak.




Bir Tayland atasözünde dediği gibi:
Sular yükseldiğinde balıklar karıncaları yer, sular çekildiğinde ise karıncalar balıkları yer. Güç mutlak değildir; kimin kimi yiyeceğine suyun seviyesi karar verir.
Burada durum örümcek ve sivrisinekler olarak biraz değişmiş...


Kaynaklar:
http://allfromweb.net/invasion-of-spiders-on-trees-in-pakistan
http://www.milliontalks.com/topic/1435-spider-invasion-in-pakistan/
http://www.timeturk.com/tr/2011/04/18/pakistan-in-orumcek-agaclari.html

Küçük Seramın Karla İmtihanı


Beklenen kar nihayet düştü gökten bahçelere... KüçükBahçem de sebeplendi yağan kardan. Yukarıdaki fotoğraf 10 Ocak'da evimin penceresinden gece 01:30 sularında çekildi.

Akşamüstü yağmaya başlayan kar KüçükBahçem'deki küçük seramın da üstünde birikmeye başlamıştı.


Sabah kalktığımda durum şöyleydi:


Biraz evin kuytusunda kaldığı için üzerinde aşırı bir birikme olmamış. Üzerinde görülen miktardaki kardan fazla etkilenmişe benzemiyor. Seranın içindeki turp, lahana, marul gibi bitkilerim de korunmuş oldu tabiatiyle...

KüçükBahçem'deki KüçükSeram Eskişehir'e düşen 2012'nin ilk karından alnının ve üzerindeki karın akıyla çıktı.


Yukarıdaki fotoğraf da arka bahçemden bir kare. Evin içinden tripodla gece modunda çektim.

Her şey gönlünüzce olsun.

Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı, Yasal ve Finansal Konular



Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı, Yasal ve Finansal Konular Bilgilendirme Toplantısı, Anadolu Üniversitesi Yunusemre Kampüsü, Öğrenci Merkezi'nde 9 Ocak 2012 tarihinde düzenlendi.

Bilgilendirme sunuşları, TÜBİTAK Avrupa Birliği Çerçeve Programları Ulusal Koordinasyon Ofisi çalışanları Uzman Aziz KORU ve Uzman Orbay BÜLBÜL tarafından gerçekleştirilmiştir.

Toplantıda
  •  Avrupa Birliği 7.Çerçeve Programı
  •  Yasal ve Finansal Konular Genel Bilgilendirme Proje Bütçesi Hazırlama
  •  Proje Yürütürken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Raporlama ve Denetim Uygulama

konularında ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Katılımcıların konuya ilişkin soruları sunuşu gerçekleştiren uzmanlarca ayrıntılı olarak yanıtlanmıştır.

Umarım iyi bir yükseliş trendi yakalayan AB projelerine başvuru sayımız artar, AB'nin ArGe fonlarından aldığımız hibe miktarı da çoğalır; en azından verdiğimizi geri alabiliriz

Sunuşu gerçekleştiren TÜBİTAK çalışanlarına, evsahipliği yapan üniversite yöneticilerine teşekkürlerimi sunarım.

Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi şu adreslerden edinilebilir:
http://pb.anadolu.edu.tr/
http://pb.anadolu.edu.tr/content.php?sm=2&pg=2%27
www.fp7.org.tr

Hidrotonda Tatlı Patates Çimlendirme

Yaz sonunda KüçükBahçem'deki sandıklardan topladığım kırmızı tatlı patateslerden küçük bir tanesini evin içinde köklendirmek üzere, aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi bir mama kavanozuna koymuştum.

Burada filizlenip iyice köklendiğinde, kızım ile birlikte bir hidroton (hydroton) saksısı hazırladık. Hidroton; perlit, vermikulit, cocopeat, kaya yünü gibi topraksız tarımda kullanılan bir yetiştirme ortamıdır. Özel bir kilin misket gibi şekillendirildikten sonra 1200 °C’ye kadar ısıtılması ile üretilir. Yüksek ısıda fırınlandığı için patlamış mısır gibi genişler, gözenekli bir şekil alır. Taş gibi kuru olduklarından toprak gibi dağılmazlar, bozulmazlar. Gerektikçe yıkanıp temizlenerek yeniden kullanılabilir. Hidroton tanelerinin pH değerleri nötrdür. Herhangi bir katkı, mineral, besin, gübre vs. içermezler. İçi boşluklu olduğu için hem hafiftirler hem de sıvıyı sünger gibi tutarlar. Dolayısıyla köklenme için ideal bir ortam oluştururlar.




Tatlı patates çimini topraksız tarımda kullanılan özel besin sıvısına daldırılmış hidroton dolu saksıya koyduktan tam bir ay sonraki görüntüsü aşağıdaki gibidir.


Saksıya değil de eve sığmadığı için KüçükBahçem'e taşımak üzere torf dolu bir saksıya aktardım.



Şu anki hali mi? Maalesef seramı henüz kurmadan KüçükBahçem'e taşıdığım için soğuktan donarak öldü. Biraz acele etmişim dışarıya almakla. Baharda bir kez daha deneyeceğim. Bu sefer hidroton saksıma bir de otomatik sulama ve suyu havalandırma sistemi ilave edeyim diyorum, şuradakiler gibi... http://www.hydroponics.net/


Her şey gönlünüzce olsun, kalın sağlıcakla...

Makinist Yemeği

Bir demiryolu emekçisi Sn. Ahmet TUĞRAL'ın nezdinde tüm makinistlere selamlarımla...


Ne zamandır trenle seyahat etmemiştim, tren sevdalılarının tabiri ile "trenim gelmişti". Şu anda, bu satırları yazarken şu an 6:45 Yüksek Hızlı Treni ile Eskişehir'den Ankara'ya doğru gitmekteyim. Bu soğuk Ocak sabahında, yaklaşık 250 km/sa hız ile seyretmekteyken dışarı baktığımda görebildiğim sadece sis. 


Dışarıyı seyrederken aklıma eskiden lokomotiflerde yaptığım tren seyahatlerim geldi. Bir zamanlar (ben de artık bir zamanlar lafını çok kullanmaya başladım. Yaş 35'i geçti diye midir ne?) daha sonradan Teknoloji Büyük Ödülü'nü de alacak bir projede çalışırken projenin Ar-Ge (Araştırma Geliştirme) aşamalarında çok defa lokomotifle seyahat etme şansına sahip olmuştum. "Şansını" derken zannetmeyin ki lokomotif ortamı çok konforlu,  pilot köşkü gibi de havalı. O daracık ortamın sıcaklığını, uzun yolculuklardaki keyfine doyum olmayan muhabbetleri, makinist çayının lezzetini bilen neden şans dediğimi anlayacaktır. Yoksa daracık, kışın soğuk, yazın sıcak, gürültülü ve bol sarsıntılı hepsinden önemlisi yüzlerce yolcuyu taşımanın verdiği sorumluluğun stresi her santimetrekaresine işlemiş markizde seyahat etmek herkesin tercih edeceği bir şey değildir.

Makinist A.TUĞRAL kazana kömür atmaya ara vermiş yemeğini yerken.. Çayının demliği, sefer tasının hemen üstündeki dumandan kararmış matara.
Şimdi bir depoda emekliliğini yaşayan buharlı lokomotiflerden birisinin ocağı(Sn. Ali AKSIN'ın izniyle)

Makinist çayı dedik az önce; lezzetlidir, içmesi bambaşka bir keyiftir. Namı demiryolunun uğramadığı yerlere de ulaşmıştır. O uzun yolda sadece baş makinist ve yardımcı makinistten oluşan lokomotif halkının en önemli yol arkadaşlarındandır. Makinistler yol üzerinde hangi çeşmenin çayının güzel olduğunu bilirler suyu oradan alırlar. O çay hiç eksik olmaz markizde. Bismillah deyip de makinenin koltuğuna oturduğunda ilk yaptığı işlerden biridir çay suyunu koymak bir makinistin. Sanılmasın ki çay için bir de yanlarında tüp taşıyorlar, lokomotiflerde sırf bu iş için birer çay ocağı vardır. Zaten makinistlerin tek lüksü de budur lokomotifte. Yanlarında tüp taşımasalar da çay, şeker ve bardak taşırlar. Mutlaka da yanlarında yedeği vardır olur da benim gibi bir misafirleri gelir diye. Yardımcı makinistin en önemli görevlerinden birisidir çayı demlemek, her daim hazır bulundurmak ve baş makinistine çay servisi yapmak. Bu iş gocunulacak bir görev değildir aksine bir onurdur. Sadece baş makinistine değil misafirlerine de bu hizmeti yapmaktan hiç gocunmazlar. Yüzlerce kez lokomotifte gittim geldim, bir kez bardağımı yıkadığımı hatırlamıyorum. Yıkatmazlar. Çayı demlemek, bardaklara doldurmak, şekerini atıp karıştırmak, servisini yapmak, boşu geri almak ve yıkamak o işin bütünüdür. Size sadece çayı içmek kalır; hani derler ya bardağı da ağzımıza tutacaklar neredeyse... İşte böyledir markizin ortamı. Trenle normal bir yolcu olarak vagonda, koltuğunda oturan bilmez bunları. Trenin en önünde gitmek demiryolunun sağını ve solunu değil de önünü görmek bambaşka bir keyiftir. Aynı zamanda son derece de riskli bir iştir. O kadar yola gittim yine de her hemzemin geçitte yüreğim ağzıma gelir acaba aracın biri sabredemeyip de bariyerlerin arasından demiryoluna çıkacak mı diye. Çünkü böyle bir durumda trenin durma şansı yoktur. Sonra okursunuz gazetelerde tren otomobile çarptı diye, sanki tren otomobilin yoluna çıkmış da gidip vurmuş gibi...

Aşçılık yeteneği özellikle de nefis salataları ile bilinen bir başka demiryolu emektarı makinist Ayhan KILCI

Peki makinist çayını duydunuz ya da şimdi okudunuz da hiç "Makinist Yemeği"ni duydunuz mu? Hadi biraz zihninizi yoklayın, hiç düşündünüz mü bu adamlar lokomotifte ne yer ne içer diye. Hadi biz yolcular restorant vagonuna oturup istediğimizi yiyebiliriz de gecesi gündüzü belli olmayan, "yarım saat ihtiyaç molası" verme fırsatı olmayan makinistler bu ve benzeri doğal işleri nasıl hallederler? Ben söyleyeyim madem.

Makinistlerin çayı kadar olmasa da meşhur birer de çantaları vardır. O çantalarda demliği, bardağı, çayı-şekeri, kaşığı-çatalı, misafirhanede kalacağı için geceliği, tıraş takımları gibi kişisel eşyalarının yanında bir de sefer tasında (ya da benzeri kaplarda) yiyecekleri vardır, muhtemelen her yola çıkarken olduğu gibi eşleri tarafından hazırlanan. Bu alicenap insanlar yemeğini de paylaşmaktan hiç tereddüt etmezler misafirleri ile. Öyle olsa yanlarında fazladan çatal kaşık taşırlar mı zaten?

Sadece kendileri ve misafirleri için değil geçtikleri ıssız doğadaki canlılar için de yiyecek taşırlar. Bir gün elinde 6-7 tane ekmekle çıkagelen bir makiniste "-Amma da oburmuşsun, nasıl yiyeceksin o kadar ekmeği?" diye sorduğumda yanıt vermemişti. Daha sonra, Balıkesir-Bandırma arasında (Savaştepe-Soğucak tarafları olsa gerek) dağın tepesinde kimsenin geçmediği ve geçemeyeceği yerlerdeyken o ekmekleri camdan parça parça dışarı attığında anlamıştım. Tabi ya dünyada sadece biz insanlar yokuz ki, başka canlılar da var yaşam mücadelesi veren. Onları da düşünmek lazım. Benim hiç aklıma gelmemişti ama yıllarca gece gündüz o yollardan gide gele her metresini adım adım bilen makinistlerin dostudur oradaki canlılar. Eminim dağdaki birçok hayvan trenin hangi saatte geçeceğini bile öğrenmiştir de artık kendisini ona göre hazırlıyordur rızkımız çıkar mı acaba bu trenden diye.

Bir başka demiryolu emektarı makinist Adnan Veli DEMİRÇINIK kurdu kuşu beslerken
...

Neyse Sincan'ı da geçtik 5-10 dakika kaldı Ankara Gar'a. Benim için de iyi oldu bu kısa yolculuk. Hem tren yolculuğunu özlemiştim; hem de çoktandır aklımda olanı yazmış oldum. Benim için bir gönül borcuydu "makinist yemeği"ni yazmak.
...

Notepad++'ı kapatmadan; lokomotife öyle her önüne gelen çıkamaz ha, özel izin lazımdır. Markizde bulunmak hem kişinin kendisi açısından, hem makinist hem de trendeki yük ve yolcuların güvenliği açısından bir risktir. Benim de TCDD'de adıma verilmiş özel iznim olduğu için, görevim gereği çıkabiliyordum makineye.

Bazen lokomotif bazen makine dedim yazımda. Demiryolcular makine derler. Benim burada bahsettiğim makineler kırküçbinlikler (43000, TOSHIBA), otuzüçbinlikler (33000), yirmidörtbinlikler ve yirmiikibinlikler (24000, 22000). Yüksek Hızlı Tren'in de markizinde çok seyahat ettim. Onlar farklı, YHT'lerde makinistin çayını hostesler getiriyor, yemeğini zaten acıkmaya bile fırsatı olmadan vardığı istasyonda yiyor. Amma ve lakin gel gör ki YHT'nin çayı demleme değil poşet çay...


Yolunuz açık olsun...


Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-