Kene hafif geldi bir akrebi deneyelim...

Sağ el ve sağ ayak bileğimden akrep soktu. Olayın üzerinden yaklaşık 5 saat kadar geçti. Şu an bu satırları yazarken hastanedeyim.

Onlar da bizim şehidimiz...

Çanakkale ile arasında tam 8530 kilometre mesafede yatıyor olsalar da onlar da bizim şehidimizdir. Siz de bir buket sanal çiçek hediye ediniz gönülden gerçek dualarınızla birlikte. Nasıl yapacağınız burada tarif ediliyor.

Kendiniz Yapın: Tenekede Tavuk Pişirme Aparatı

Tenekede tavuk pişirebilmek için kendiniz evde malzemelerle son derece basit ve pratik bir aparat yapabilirsiniz.

Altın Oran ve Kabe

Altın Oran yani “Fi sabiti” 1.618, matematikteki üstün tasarım sayısıdır. Kalp atışlarımızda, DNA sarmallarının en ve boy oranında, kainatın dodecehadron adı verilen özel tasarımında, bitkilerin filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde Yaratıcı hep aynı muhteşem sayıyı kullanmıştır. Altın oran sayısı yani 1.618…

Mangal çeşitleri - Akla ziyan tasarımlar

"Yaşasın, mangal sezonu açıldı..." isimli yazı dizimize "Akla Ziyan Mangal Tasarımları" ile devam ediyoruz. Bu yazıda çok enteresan mangal tasarımları ile karşılaşacaksınız. Ya Rab bir zevk uğruna ne mangallar tasarlanıyor...

İyi Bir Tabletten Neler Olur?

Bir tablet bilgisayar evdeki hangi cihazların yerine geçebilir?

Bu seneki ilk domateslerim...

Nihayet bu sezonun ilk domateslerini dalında gördüm. Evimin önündeki küçük bahçeme diktiğim domates fideleri sonunda büyüdüler, çiçeklendiler ve domates yapmaya başladılar.

Bir kaç değişik çeşit fide vardı; şimdilik hangisi hangisi bilemiyorum fakat mahsülü almaya başlayınca anlayacağız neyin ne olduğunu.

Pembe Domates Ağı'ndan ve ithal tohumculardan tohum olarak temin ettiklerim var, Sakarı'dan getirdiklerim var..

Normalde Oğul Monk'la her akşam suluyoruz fakat bu aralar yağmur bol yağdığı için sulamaya ara verdik. Yağmurlar bereketli geldi bahçeye, ilk dikildiğinde baygın baygın yatan domatesler bir hafta içerisinde azmanlaştılar. Yaprak aralarındaki sürgünleri de temizledim.

Bahçede biber, marul, nane, 2-3 kök patlıcan, biraz cherry turp, biraz da brüksel lahanası ve elbette patateslerim de var. Bakalım ne zaman toplamaya başlayacağız bunları dallarından...
Fideleri toprağa aktardığımda bayıldılar önce

Sonra kendilerine gelip dikildiler

Çubuklara iple bağlayıp destekledim

Şimdi çubukların da boyunu aştılar

Fotoğraftaki domatesleri bulunuz :)

Bunlar da biber, patlıcan ve en arkadakiler de nane ve marullarım

Esen kalın...

Marmaray

UIC Kongresi bugün öğleden sonra marmaray tüneli gezisi ile devam ediyor. Burası tünelin Üsküdar girişi yerin yaklaşık 25 metre aşağısı. Türk olduğumuzu yine inkar etmedik. Yetkililerin tüm uyarılarına; tehlikeli ve yasak olmasına rağmen yine de "bize bir şey olmaz" diyerek baretsiz olarak indik inşaat sahasına. Yabancılardan bir kişi bile baretsiz girmedi, bu adamlar adam olmaz. Halbuki biz sıramızı ve baretimizi beklemeyerek işleri hızlandırdık; bir şeycik de olmadı...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Boğazda tekne turu

6. UIC demiryolu güvenliği kongresinin ilk günü tamamlandı. Hem günün yorgunluğunu atmak hem de yabancı konuklara güzel bir akşam yemeği ortamı yaşatmak için en güzel seçeneklerden birisi olan tekneyle boğaz turundayız. Kalabalık bir grup halinde TCDD nin ve UIC nin misafiriyiz. Sheratonun hemen yanındaki marinadan hareketle sahil boyunca güzel bir gezinin ardından tarihi yarımadanın karşısında mola verdik.



Teknede önce TCDD genel müdürü sayın Süleyman Karaman bir hoş geldin konuşması yaptı. Ardından UIC başkanı konuştu. Bu konuşmalar çatal kasık sesleri arasında pek duyulmadı ama güzel bir konuşma oldu çünkü çok kısa sürdü...

Durakladığımız sarayburnu açıklarından, özellikle yabancı konuklar ayasofya ve sultanâhmetin eşsiz manzarasını bol bol fotoğrafladılar.

Sonra biz yemeğimizi yerken teknemiz haydarpaşaya yanaştı. Burada bir saatlik mola verdik. Başta Türk ekibi olmak üzere bir kaç ülkenin folklor ekibinin gösterilerini izliyoruz şu anda. Gerçi ben şimdi Haydarpaşa garının önündeki banklarda, ciseleyen yağmur altında oturmakta bir yandan kadıköyün ışıltılı manzarasını izliyor bir yandan da bu yazıyı yazıyorum. Kongre ile ilgili en sıcak bilgiler şimdilik bunlar. Esen kalın...


Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

6. UIC Demiryolu Güvenliği Kongresi

6. UIC demiryolu güvenliği Kongresi bu sene istanbul bakırköy sheraton otelde düzenleniyor. Az önce açılış konuşmaları vardı şu anda da ulaştırma bakanımız sayın Binalı Yıldırım telekonferans ile kongrede konuşma yapıyor. İnternette ilk benden okudunuz. Esen kalın...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Sandıkta Patates Yetiştirmek

Sandıkta patates yetiştirmek 


İnternette geçtiğimiz sene oldukça popüler olan bir yazı vardı başlığı da “0,40 m2‘lik Bir Alanda 50 kg Patates Yetiştirme Tekniği” (Okumak için tıklayınız orijinal yazı da burada ya da burada. Ayrıca konuyla ilgili olarak da youtube’da onlarca video bulabilirsiniz.)

Amaç dar alanda, dikey olarak patates yetiştirmek. Biraz benim borudaki çilek işime benziyor. (Bkz. “Dikey Çilek Yetiştiriciliği” başlıklı yazım.)

Tekniğin çıkış noktası da patates yumrularının, tohum olarak dikilen patatesin altında değil de tohumluk patates ile bitkinin arasında yetişiyor olmasıymış. Bu nedenle, tohumluk olarak dikilen patates sürgün verip yapraklandıktan ve bitkinin boyu da 30 cm kadar olduktan sonra dibine toprak ilave edile edile dikey olarak patates yetiştirmek mümkün oluyormuş.

Merak değil mi işte, bir de biz deneyelim dedik. Fakat herkesin yaptığını yapmaktansa farklı bir şey denemek lazım. Ayrıca şimdi kim uğraşacak marangoza git, 5cm x 5cm X 90 cm kereste kestir, gel onları çak; uzun iş. Hem bu işi eskimiş araba lastiğinde hatta çuvalda bile yapan varmış. 


Ben de pazarcıların bir kere kullanıp attığı sandıkta deneyeyim dedim. 

EsEs'imin Kuruluşunun 45. Yıl Dönümü 19 Haziran 2010

19 Haziran 2010, ES-ES'imin kuruluşunun 45. yıl dönümünde bir şeyler karalamasam olmazdı.

(www.eskisehirspor.org ve www.eskisehirspor.com adreslerinden alıntılarla hazırlanmıştır...)

Üç parlak yıldızın birleşmesinden doğan enerjiyle çakan kırmızı şimşek;
Anadolu'nun yıldızı, şehrimizin gururu, bizim sevdamız oldu.
Göz bebeğimiz Eskişehirspor'umuzun 45. kuruluş yıldönümü kutlu olsun...



Aşağıdaki fotoğraflar benim gittiğim bazı maçlardan...

EsEs-GS 4-2

Biri bana şaka yapıyor olmalı...


Alacakaranlık kuşağı gibi...

Birkaç sene önce eşimle yurtdışına giderken anlamsız bir şekilde aşırı yüksek yurtdışı çıkış har(a)cı ödemiştim. Yurda döndük, 3-5 gün sonra  harç bedeli neredeyse 3de 1ine düştü.

Geçen ay annemi Almanya'ya gönderdim yirmi günlüğüne. Bir sürü masraf yaptık yine; yok pasaport defter bedeli, yok yıllık harç, yok pul, vs. vs. akıl almaz har(a)çlar ödedim yine. Annem gitti geldi, şimdi de pasaport harcında indirim yapıldı. Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/15084596.asp?gid=373 

Biri bana şaka yapıyor olmalı. Hala sabrediyorum; kamera nerede el sallayayım bari...

OgulMonk 3 yaşına girdi...

Amcaları dayıları, teyzeleri halaları, abileri ablaları duyduk duymadık demeyin. Ogul Monk bugün 3 yaşına girdi.


Sakarya Nehri / Mayıslar 2010

Altınkum / Didim 2009
Bundan tam 3 yıl önce 17 Haziran 2007 Pazar günü, bir babalar gününün akşamında annesine "ben dünyaya gelmek istiyorum" demişti. 18 Haziran pazartesi günü saat 10:05'de de "ben geldim"i kendi dilinde "ıngaa" olarak söylemişti.

OgulMonk bugün tam 3 seneyi doldurdu bu dünyada. Allah'ımdan dilerim ki, OgulMonk ve yakında dünyaya gelecek olan kız kardeşi mutlu bir hayat sürerler. Ailesine, vatanına, milletine insanlığa hayırlı birer evlat olurlar...

Allah hiç bir ana babaya evlat acısı vermesin, Amin.

Esen kalın.

Mutfak atıklarından yaptığınız enzim kötü kokuyorsa...


Sabırsızlıkla beklediğim gün geldi ve 3 aydan fazladır bekleyen mutfak atığı + pekmez + su karışımını nihayet açtım. İlk açtığım şişedeki karışımın rengi ve kokusu oldukça iyiydi. Kokusu hafif şırayı anımsatıyordu. Rengi de kahverengi-kırmızı arası bir şeydi.

Sonra iki tane 5lt'lik şişe daha açtım. Bunlardan birisinin rengi sarımtıraktı kokusu da çok ekşi ve rahatsız ediciydi. Hiç acımadım, döktüm tuvalete. Sanırım hava almış, bir de ben buna değişiklik olsun diye biraz hamur mayası ve yoğurt suyu ilave etmiştim. Herhalde pek işe yaramamış.

Diğerinin kokusu ise çok hoş değildi ama çok da rahatsız etmedi. Rengi ilk açtığım şişeninkine benziyordu, sadece biraz bulanıktı. Bu şişeyi yaparken, blendırdan geçirilmiş lahana ve karnıbahar yapraklarını kullanmıştım. Bulanıklığı çok ince parçalı olmasından olsa gerek. Koku da malzemenin kendisinden elbette.



Demek ki mutfak atığından enzim yaparken 3 ay sonrasını düşünüp biraz daha hoş kokulu olabilecek sebze-meyve atıklarını kullanmak gerekiyor. Yoksa kokusu pek iç açıcı olmayabiliyor. Bir de hava almaması gerek, hava alırsa istemediğimiz bakteriler de ürüyor ve çürüyor.

Boşalan şişelere hemen, mevsime de uygun olarak karpuz-kavun kabuklarını doğradım, pekmez de ilave ettim. Beklemeye aldım. 3 ay sonra sonucunu yine paylaşacağım.

Elde ettiğim atık enzimini bahçemde denemeye başladım. Göreceğiz bakalım faydası ne olacak.

NOT: Burada anlattıklarım benim denemelerimin sonucudur.  Öğrendiklerimi deneyip, uygulayıp burada paylaşmaya çalışıyorum. Herhangi bir hatam olmuşsa ya da sizlerin önerisi varsa lütfen yorum bırakınız.

Esen kalın...

Ceviz yetiştiriciliğinde CD'nin önemi

Bizim köyde, artık biliyorsunuz Mayıslar’da, dededen kalma garip bir alışkanlık vardır; kuşları kaçırtmak için ağaca CD asarlar. Artık günümüzde DVD, hatta hali vakti yerinde olanların blu-ray disk astığı da oluyor; (ıyyy!) 

Geçen sene bizim ceviz fidanları ciddiye alınabilecek ölçüde ilk meyvelerini vermişti. Yıllardır zor şartlarda yetiştirmeye çalıştığımız fidanların “ağaçcık” olup da bir de üstüne meyve vermesi çok sevindirmişti bizi. Hele hele 5-6 sene sonra ağaç başına ortalama 1000 tl para kazanacağımızı düşününce, hemşerim Nasreddin Hoca’nın da dediği gibi peşin parayı görünce nasıl da sevinmiştik…


Ceviz fidanlarında su tutucu polimer kullanımı

Bu konuda geçtiğimiz haftalarda "Su tutucu polimerin tarımda kullanımı" başlıklı bir yazı yazmış ve işe yarayıp yaramayacağını zamanla anlayacağız demiştim.


Geçen gün ceviz fidanlarımın yanına gittiğimde şunu gördüm. Köye çok az da olsa bir yağmur yağmış geçmiş. Yüksek sıcaklıktan dolayı toprağa düşen yağmur hemen buharlaşmış; bahçenin diğer yerleri kuru olmasına rağmen sututucu polimer serpiştirdiğim fidanların dipleri hala nemli kalabilmiş. Hatta toz halindeki polimerler suyu emip şişerek jel haline gelmişler bazıları toprağın üstüne dahi taşmış. Polimeri biraz daha derine dökmek daha iyi olacakmış. Yine de suyu tutma ve buharlaşmasını engellene açısından işe yarayacak gibi görünüyor.

Şurada da konuyla ilgili bir video var, izlemek isterseniz: 

Video1
Video2

Esen kalın...

Küçük bahçem...

.
Sıraevler’deki yeni evimizin önünde küçücük bir bahçemiz var. Bir tarafını  çiçeklik olarak bıraktık diğer tarafta ise bir şeyler yetiştirelim diye uğraşıyoruz. Aslında önceki evimde de bahçe vardı ama nedense hiç ilgimi çekmemişti bir şeyler yetiştirmek, toprakla uğraşmak. Gerçi annem bir şeyler yapıyordu ama ben sofradaki haliyle ilgileniyordum sadece.

Evimizin önündeki iki küçük bahçe

Mayıslardaki bahçede ise toplamda 40 kadar ceviz ve zeytin fidanlarım var. Annem geçen sene fidanların arasına biraz domates, biber, kavun, karpuz ekmiş. Ne sulamasıyla ne de çapasıyla fazla ilgilenemedik; 3-4 haftada bir gidip su verdik ama buna rağmen geçen sene epey mahsul aldık kendi çapımızda.  Bir bu nedenle bir de bir arkadaşımın iş yerinde saksıda perlit içinde domates yetiştirmesi ile “neden olmasın?” diyerek ben de giriştim bu işlere.

İlk önce bol bol okudum ilgili siteleri. Kimisi kişisel sayfalar kimisi forumlar olmak üzere gerçekten de güzel ve faydalı bilgilerin paylaşıldığı çok güzel siteler var. Bazılarının linklerini bu blogda da bulabilirsiniz. Bu siteleri, forumda yazılanları okudum; çok şey öğrendim buralardan. Şimdi de uygulamasını yapmaya çalışıyorum. İnsanın doğasında var demek ki bahçeyle, toprakla uğraşmak. Her akşam eve gidince bahçeyi sulamak, yabani otları ayıklamak; bitkilerin gözümün önünde gün be gün büyüdüğünü görmek sonunda da kendi yetiştirdiğin bir şeyin tadına bakmak inanılmaz keyifliymiş…

Sağlıklı bir çevre için çöp enzimlerini (atık enzimlerini) kullanmak (Bölüm 2/2)

İki bölümlük bu yazı dizisinin ilk kısmını okumadıysanız lütfen tıklayınız.

Hadi artık mutfak atıklarından enzim üretelim
  • Önce mutfak atıklarını küçük küçük doğruyoruz. Küçük doğramamız parçaların yüzey alanını büyüteceğinden daha çabuk fermante olmasını yani çürümesini sağlayacak.
  • Doğranacak olan atıkların organik olması yani sebze, meyvelerin kabukları, yenmeyen ya da artan kısımları, kesilmiş çimen, ağaç yaprakları vb. olması gerekir.
  • Bunun içine kesinlikle çeşitli kimyasal koruyucu katkı maddesi içeren ketçap, soslar, turşu gibi maddelerin kendisini ya da bulaşmışını katmayınız.
  • Et ve süt ürünü katmayınız.
  • Bir de özellikle not düşmüşler durian denilen acaip bir meyve var onu da karıştırmayınız.
  • Çürümüş, bozulmuş, yanmış, pişmiş, pastorize edilmiş organik maddeleri katmayınız.

Size bir kene hikâyesi daha anlatayım mı?

Böyle şeyler de hep beni bulur ya yine öyle bir durumdan bahsedeyim.

Yazmıştım daha önce, 1 Haziran 2010 Salı akşamı bir kene ısırmıştı beni. İlk 3 gün önemli, kendimi iyi dinlemem lazım. Tam da Perşembe akşamı bir kampanya kapsamında kan verecektim.  Öncesinde bir form doldurdum ki öyle böyle değil. Her şeyi soruyorlar; uyuşturucu aldın mı?, bilmem ne ilacı kullanıyor musun?, tanımadığın birisi ile paralı ya da parasız cinsel ilişkiye girdin mi?, aşı oldun mu?, kan verdin mi? aldın mı? Sanırsın Ergenekon’dan sorgulanıyorsun. Güzel tabi, alınan kanın nerden geldiği önemli. Gerçi her şey beyan üzerine kurulu, adam uyuşturucu aldıysa alenen aldım diyecek değil ya; her neyse…

Formda her şeyi soruyorlar da belli ki güncellenmemiş, “yakın zamanda kene tarafından ısırıldınız mı?” diye bir soru yok. Hadi soru yok neyse, ben oradaki görevliye: “-Bu formda her şeyi soruyorsunuz ama keneye dair bir şey yok” deyince belli ki ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorlar hepsi birbirine baktı; falanca doktora bir soralım dediler. 3-4 kişi aynı anda telefonlara sarılıp herkes ayrı bir doktora sordular. Başvuru kitabını karıştırdılar orada da bir şey yazmıyor.

Cebimden keneyi çıkardım; hani belki tipine rengine şekline bakarlar da bir şey derler mi diye ama hemşireler korktu, birisi içinde kenenin olduğu cam tüpü aldı. Bakarken kene kıpırdayınca “bu canlıymış yahu” diye bir irkildi az daha elinden fırlatacaktı tüpü.

Sonuç: Her doktor ayrı bir cevap vermiş. Kimisi 6 ay kimisi 1 sene kan vermesin demiş. Yani böyle bir duruma karşı daha önceden hazırlıklı değiller. Yadırgamadım dersem kendimle ters düşerim. Hâlbuki bu kadar güncel ve yıllardır da gündemimizde olan bir konuyu Kızılay Kan Merkezi’nin net olarak bilmesini beklerdim. Sağlık olsun…..da; ya ısırıldığı halde ya da hala kene tarafından kanı emilmekte olduğunun farkında olmadan kan verenlerin kanı ne oluyor?

Bu sorunun yanıtını bilen varsa lütfen yorum yazsın da ben de bilmesi gereken başkaları da öğreniversin…

Haa bir de, ne güzel beleşten çokoprens ve meyveli Kızılay maden suyu içecektim, ondan da oldum. Aslında istesem verirlerdi ama sen hem kan verme hem de maden suyu iste; yüzüm tutmadı. Boşuna demiyorum ş.erefsiz kene diye. Onun yüzünden 0Rh- olan kanımdan veremediğim gibi çokoprens de alamadım…

Esen kalın…

Sağlıklı bir çevre için çöp enzimlerini (atık enzimlerini) kullanmak (Bölüm 1)


Çöp deyince hemen aklınıza pis, kokuşmuş, hiçbir işe yaramayan artıklar geldiğini hatta bazılarınızın yüzünü ekşitip, burnunu tutmaya başladığını hayal edebiliyorum. Fakat aslında çöpe attığımız her şey gerçekten de “çöp” değildir. Bizlerde pek alışkanlık haline gelmemiş olsa da birçok gelişmiş ülkede plastik, cam, kâğıt, metal gibi geri dönüşümü olan atıkları çöp tenekesine atmak yasaktır, cezası vardır. Daha da önemlisi ayıplanası bir durumdur! Gurbet ellere giden gelin kızlarımızın bahsettiğim geri dönüşümlü atıkları ayrıştırmadan doğrudan çöp kutusuna attığında belediyeden ceza kesildiği hikâyelerini duyanınız vardır. (Orada ispiyoncu komşu kavramı da buna etken elbette.)

Avrupa’da birçok ülkede sadece cam, kâğıt, plastik, metal atıkları değil mutfak atıkları da kompost yapılmak üzere ayrıştırılmakta ve her bir atık kendine özel kutuya atılmaktadır. (Örnek bir broşür için: Bkz.  http://www.birsfelden.ch/usk/kompostberatung/kompost_downloads/pdfs/Was%20kompostieren.pdf
Link çalışmazsa: Kılavuzu buradan da indirebilirsiniz )
 

Yemeklerde, salatalarda kullanılan sebze ve meyvelerin işe yaramaz kısımlarını ya da yemeklerden sonra artanlarını genellikle alışkanlık olarak çöp tenekesine yollarız. Hâlbuki bu atıklar doğa için çok değerli organik maddeler ihtiva etmektedir. Bu atıkları doğru şekilde kullanıp uygun koşullarda bekletirsek çok kullanışlı ve çevre dostu çöp enzimlerini elde edebiliriz.


(Bundan sonra isminin çağrıştırdığı kötü anlamdan dolayı “çöp enzimi” yerine “atık enzimi” terimini kullanmayı tercih ediyorum müsaadenizle.)
Öncelikle atık enzimi nedir/ne işe yarar/yenir mi/içilir mi, biraz bundan bahsedelim:

İkinci kene vakası...

Geçen gün ilk kene maceramdan bahsetmiştim, hani bacağımda yakaladım demiştim keneyi. (Bkz: "Bir kene macerası…" başlıklı yazım) 1 Haziran pazartesi günü de ensemde enseledim. (Aslında o beni enselemiş oluyor değil mi?) Pazartesi iş çıkışında fidanları sulamak için köye gittik hanım, annem ve oğulmonk ile birlikte. Sulama kanalının yanında ardıç ağaçları var. Bizim keneler de genellikle oralarda geziniyorlar, bana da oradan geldiler demek ki.

Tedbirli ve temkinliyiz ya en ufak bir kıpırtıda pür dikkat sağımızı solumuzu araştırıyoruz, sürekli olarak da birbirimiz kontrol ediyoruz. Nitekim bu sayede üzerimde iki tanesini yakaladım. Bunları aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.


İşimiz bitip elimi yüzümü yıkarken saçlarımın arasında bir tanesini daha hissettim.

Sen hiç ipekböceği gördün mü?

Mayıslar köyünde, bir İç Anadolu şehrinde olması umulmayacak sebze, meyve yetişir demiştik. Mesela bizim orada dut bol olduğu için ipekböcekçiliği de yapılır. Biliyorsunuzdur, ipekböceği sadece dut yaprağı yer.

Wikipedia’da şöyle bahsediliyor ipekböceğinden:
“Kelebek yumurtalarını dut yaprakları üzerine bırakır, yumurtladıktan üç dört gün sonra ölür. Baharda taze dut yaprakları üzerindeki yumurtalardan larva halinde çıkan tırtıllar sık tüylü ve siyahtır. Büyük bir iştahla devamlı dut yaprağı yerler ve dört beş defa gömlek değiştirerek bir, bir buçuk ayda 7 veya 8 santime ulaşırlar. Büyüdükçe renkleri açılır ve tüyleri kaybolur. İyice büyüyüp de hücrelerine yerleşince üst dudağındaki delikten iplik halinde zamk gibi bir sıvı çıkararak kozasını yapmaya başlar. Tırtıl önce kozanın dış kısmını sonra kendi vücudunun etrafını örmeye devam eder ve görünmez olur. Eğer kendi haline bırakılırsa iki üç hafta içinde kelebek haline gelerek ördüğü kozayı parçalar ve dışarı çıkar. Bu yüzden kozayı parçalamadan kozalar sıcak suya atılır veya sıcak su buharına tutularak tırtıl öldürülür. Böylece ipek kozaları elde edilir. Bu kozalardan da tel şeklindeki ipek lifleri çıkarılıp ham ipek üretilir.”

Tam da bu aralar ipekböceği yetiştirme mevsimi. Bizim köydeki akrabalarımız da yetiştiriyorlar. Hani marketlerde satılır ya kuru ekmek mayası aynı onun gibi bir kutu içerisinde böcek larvaları alınır kooperatiften. Sonra bunlar dut yaprağı üzerine serpilir.



Sonra bu böcekler yedikçe şişer, şiştikçe bir daha yer. Şöyle bir şey olurlar:


Daha sonra kozasını örmeye başlar, ördükçe de kendini içeriye hapseder. Vakti gelince de kozayı delerek uçar gider.


Bir kene macerası…

2008 yazıydı, günlerden Temmuz’un 19’u. Yine Mayıslar’da tarladaydım ceviz ve zeytinleri sulamak için. Öğleden sonra eve geldim. Her zamanki gibi kontrollü bir şekilde tarla kıyafetlerimi çıkarttım kene var mı diye; yoktu. Daha sonra bir telefon görüşmesinin ardından duşa girdiğimde bir de baktım ki bacağımda bir kene kafayı gömmüş emiyor. Hemen hanıma seslendim, bizim ki biraz panik yaptı. Çünkü tam da o günlerde her gün ortalama bir kişi kene ısırmasının neden olduğu Kırım Kongo Kanamalı Ateşli hastalık yüzünden ölmekteydi. Bizimki “n’apcaz?” diye telaş halindeyken “yahu getir şuradan bir cımbız hallederim” dedim. Yok sen yapamazsın acile gidelim falan bir yaygara evde. Neyse ağırlığımı koydum ve cımbızı gidip kendim aldım. “Dur yapma” çığlıklarına prim vermeden cımbızla dikkatli bir şekilde keneyi çıkardım bacağımdan.

işte kene, işte bacak

Hemen altını çizerek belirtmeliyim ki: Böyle bir durumda kesinlikle panik yapmayın ve yapabileceğinizden emin değilseniz kesinlikle kendiniz çıkartmayı denemeyin. Hele hele el yordamıyla asla çıkartmayın, keneyi sıktırmayın. Kendiniz yapamayacaksanız en kısa sürede en yakın sağlık birimine gidiniz.


Ben bu işe cesaret ettim çünkü ben profesyonel bir kene çıkartıcıyım :)

Eskişehir'de zeytin ve ceviz yetiştiriciliği

Daha önce de bahsetmiştim; baba tarafım Eskişehir’in Sarıcakaya ilçesine bağlı Mayıslar köyündendir. Mayıslar’lı olmakla da kendimi şanslı sayarım… Dedelerim arasında Kurtuluş Savaşında şehit ve gazi olanlar da vardır. Rahmetli Mustafa dedemin İstiklal Madalyası da şahsım tarafından muhafaza edilmektedir.

Mayıslar hakkında daha sonra daha fazla ayrıntıya girerim, şimdilik bahsetmek istediğim bu değil. Bahsedeceğim konu köyümde küçük bir arazimin olduğu ve burada toplam 18 adet ceviz ve 20 adet zeytin fidanımın olduğu. Evet zeytin hem de oldukça kaliteli zeytin yetişir İç Anadolu’nun şehri olan Eskişehir’in bir köyünde. Her ne kadar Eskişehir İç Anadolu Bölgesi’nde olsa da Sarıcakaya Karadeniz bölgesinde kalmaktadır ve iklimi de Akdeniz iklimine benzemektedir. Dağların arasında olması ve Sakarya Nehri sayesinde kendine has bir mikro klima oluşmuştur burada. Dolayısı ile sadece zeytin değil tahmin edilemeyecek pek çok şey yetişir burada. Hemen aklıma gelenleri yazıvereyim: pamuk, Antep fıstığı, nar, dut (dolayısı ile ipekböcekçiliği), her türlü sebze, çok çeşitli meyve, liste uzar gider…

2 yaşındaki bir zeytin fidanı

3-4 yaşlarındaki ceviz fidanlarım
2005 yılı son baharında boş duran bu yaklaşık 1200m2’lik toprağa ne yapayım diye araştırırken ceviz dikmeye karar verdim. Cevizleri de bizzat gidip Düzce’den aldım geldim. (Bkz. www.ceviz.com.tr)


Gelecek için bilişim semineri


Bugün de Anadolu üniversitesinde düzenlenmekte olan Gelecek İçin Bilişim Seminerındeyim. Şu anda ESO başkanı Savaş Bey açılış konuşmasını yapıyor. Diğer konuklar tübisad yön.kur.bşk. Turgut gürsoy ekonomist yayın yön. Talat yeşiloglu , microsoft gen.müd.yrd. Mehtap arasan ve bahçesehir ünv.öğr.görevlisi Doç.Dr.Deniz gökçe. Dinliyoruz.
.
.
.
Gayet keyifli bir sunu ile ekonomi dersi veriyor deniz hoca


Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Boruda Çilek


İnsanlar neden çok katlı binalarda yaşarlar? "Dar alanda dikine yükselerek daha fazla insanı sığdırabilmek" diye yanıtlıyorum bu soruyu kendi kendime.

Aynı şekilde dar alanda kısıtlı toprakta daha fazla ürün almak için de benzer yapılar var. Mesela daha önce www.agaclar.net adresinde görmüş olduğum dikey çilek yetiştiriciliği gibi. Ben de kendi evimde denemeye karar verdim. Fotoğraflarda da görülebileceği gibi bir yağmur suyu borusunu çeşitli yerlerinden deldikten sonra buralara çilek fideleri yerleştirdim. Bu arada borunun altını kör tapa ile kapattıktan sonra içine perlit doldurdum. Yani aslında bir çeşit topraksız tarım yapmış oluyorum bu şekilde.Çileklerin dibinden perlit dökülmesini engellemek için de boruyla aynı renkte ince kadın çorabı geçirdim boylu boyunca...

Su deposu olarak önceleri dibi ve tepesi delinmiş su şişesini kullanıyordum. Sonradan bir kola şişesini, eczaneden aldığım serum tertipatı takarak kullanmaya başladım. Hem ayarlanabilir olması sayesinde suyun saatte ne kadar akacağını da belirleyebiliyorum. Örneğin, çok sıcak olmayan bugünlerde 125 ml/saat şeklinde ayarlı. Yukarıdan verdiğim besin katkılı su perlit içinde süzülerek en alta kadar rahatlıkla ulaşabiliyor.  Seracılıkta kullanılan bitki besinini agaclar.net üyelerinden  almıştım. (Bakınız: http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=11855)

İnşallah bol bol çilek yemek de nasip olur. Geçen gün ilk kızaran çileğin tadına ailecek baktık, gerçekten de çok nefisti.
Duvarda asılı olan çileklerim
 
Su akış miktarını serum aparatı ile ayarlayabiliriz



------- *** ------- GÜNCELLEME 28.05.2010 ------- *** -------

Günde bir-iki tane çilek toplamaya başladım bile. Tadı beklediğimden çok daha iyi. Bir de insan kendi yetiştirince daha bir lezzetli oluyormuş.



------- *** ------- GÜNCELLEME 02.06.2010 ------- *** -------

Su borusunda yetiştirdiğim çilekler meyvelerini vermeye başladı. Bugün (2 Haziran Çarşamba) itibari ile görüntü aşağıda. Lezzet ise benim damağımda...


--------> 1 Haziran 2011'de eklenen bölüm <----------

Bu sene de yediveren denilen modelden çilek aldım. Yine diktim boruya çilekleri inşallah bu sene geçen seneye göre daha fazla çilek yeriz.
--------> 1 Haziran 2011'de eklenen bölüm sonu <----------

İlk fotoğrafta yerde görülen sandıklarda da patateslerim var. Onu başka bir zaman yazacağım. [Yazdım bile, tam şurada "Sandıkta Patates Yetiştirmek" ] esen kalın.

Su tutucu polimerin tarımda kullanımı

"NanoJel toprak kullanarak çimlendirme" başlıklı yazımda bahsedilenler daha çok dekoratif amaçlı kullanılan su tutucu polimer çeşitleri. Benim asıl bahsetmek istediğim ise su tutucu polimerlerin tarımda kullanımı. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; benim ne nanojel firmaları ile ne de stockosorb/kemisol/sutut/kristajel gibi firmalarla son kullanıcı müşterileri olmamın dışında herhangi bir bağlantım yoktur. Burada bunların reklamını, iyi ya da kötü tanıtımını yapmak gibi bir çabam da yoktur. Ben sadece naçizane deneyimlerimi paylaşmak arzusundayım. Su tutucu polimerler hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için google’da küçük bir araştırma yapabilirsiniz. Şu linklerden de yola çıkabilirsiniz: www.wesoorb.com.tr ya da  http://www.sutut.com/  ya da http://www.qemisoyl.net/

Ayrıntıları başka sitelerden temin edebilirsiniz ama madem buradasınız kısaca bahsetmek gerekirse: “Qemisoyl, su hidratörleri ile bağlantıya girdiğinde su için bir rezervuar işlevi gören şeffaf bir jel haline gelen ve sonra suyu bitkinin köklerine geçiren beyaz granüllü su bazlı (çekmeli) polimerdir” denmekte ilgili sitelerde. Faydalarından da şu şekilde bahsedilmekte:

Toprağa yerleştirildikten sonra toprağın yoğunluğunu düşürür.
•    Topraktaki hava ve su dolaşımını geliştirir.
•    Su tutma kapasitesini geliştirir ve sudaki besleyicilerin kaybını azaltır.
•    Birçok kez dolup boşalabilir. Uygun koşullarda 5 yıl özelliğini korur.
•    Birçok çözünür gübre ve toprak ile bağdaşır.
•    Buharlaşma ve sızma sonucu su kaybını önler.
•    Kuraklık döneminde sulama miktarını azaltır.
•    Ürün verimini azaltmaksızın üretim maliyetlerini azaltır.
•    Tohumu nem tabakalarıyla sararak ve suyun içindeki besleyicileri tutup salarak filizlenmesini geliştirir.
•    Aşırı yağışlardan dolayı gübrenin akıp gitmesini engeller.
•    Daha yüksek ürün verimi sağlar.

Benim Eskişehir Sarıcakaya ilçesi Mayıslar köyünde yaklaşık 1200 m2 civarında küçük bir bahçem var. Buraya bundan 4 yıl önce ceviz fidanları dikmiştim. Karşılaştığım en büyük problem sulama. Her ne kadar Sakarya Nehri köyümden geçse de benim bahçem nehre uzak olduğu için su temininde sıkıntılar yaşıyorum. O zamanlar anladım ki ileride savaşlar su yüzünden çıkacak. Yine anladım ki “Su akar Türk bakar…” Maalesef böyleymiş, koskoca Sakarya Nehri akıp gidiyor bu nehrin suyundan sadece yanındaki tarlalar bahçeler kullanabiliyor. Benimki gibi sudan 300-500 m uzakta bulunan tarlalar susuzluktan kavruluyor…


Mayıslar'ın panoramik bir görüntüsü. Sol tarafta İğdir, Sarıcakaya; sağda ise Kapıkaya

Neyse ki bahçenin hemen yanında bir sulama kanalı geçmekte de bazı zamanlar sıraya girerek suyu kullanabiliyorum. İlk zamanlar bu kanalın bazı yerleri yıkılmış olduğundan su da gelemiyordu. Fidanları toprağa diktiğim ilk zamanlar arabamla köyün çeşmesinden damacanalarla su taşımak zorunda kaldım. 
Bu da oğlum, Oğul Monk...



Bizim oralarda 2008 yazı son derece sıcak geçmişti, termometrede 49 dereceyi gördüğümü biliyorum. Köye pek sık gidemediğim için o yaz maalesef 2 adet fidanım kurudu.  Fazla uzatmayayım, kafamda birçok sulama projesi olduğu halde fiiliyata geçmesi konusunda maddi manevi çeşitli sıkıntılar olduğu için şimdilik en basit ve hızlı (quick and dirty) çözümü uygulamak durumundayım. Bu nedenle internette dolaşırken su tutucu polimerleri fark ettim. Araya araya Ankara’da bir temsilci firmayı bulup kapısını çaldım.  (http://www.sututtarim.com/)  Birçok temsilci firma gibi bir apartman dairesiydi burası. Ben kapıyı çalıp “Su tutan jellerden alacaktım” deyince pek şaşırdılar zaten “burayı nasıl buldun?”  der gibi bakıyorlardı. Şaşırmalarının diğer nedeni de aslında perakende satışı pek yapmamalarıydı sanırım. Bu arada su tutucu polimerin yanı sıra bir de MOG organik gübre aldım gitmişken. MOG konusuna burada hiç girmeyeceğim, belki başka bir yazımda bahsederim. 4 kg’luk kutu ile satılan Kristajel marka su tutucudan aldım.

Fidanın dibini biraz açtıktan sonra toz şeker gibi olan su tutucuyu serpiyoruz



Su ilave ediyoruz
Polimer çok kısa sürede jelleşiyor
Bahar gelip de ceviz fidanlarımın diplerini çapalamak, su havuzları açmak gerektiğinde biraz derince açarak bu su tutucudan göz kararı ilave ettim. Su verdiğimizde hemen suyu emerek jöle gibi oldu zaten. Beklentimiz ağacın dibine vermiş olduğumuz suyun daha derinlere kaçmasını, hızlı bir şekilde buharlaşarak kaybolmasını engellemek. Fidanlar böylece ihtiyaç duyduğu suya daha uzun süre erişebilecek.

Su tutucuların denemesinin sonucunu bu yaz sonunda daha iyi anlayacağız diye tahmin ediyorum. Fakat okuduğum kadarı ile de başarılı sonuçlar elde edilmiş; zaten bilimsel bir yöntem.Bir nevi mikro sünger anladığım kadarı ile.


Bir miktarı ile evde çimlendirme yapmayı denemiştim. Fotoğrafta da göreülebileceği gibi işe yaradı gibi. Islak beze ya da pamuğa sarmaktan daha iyi bir yöntem bence.

Misket gibi olan ise dekoratif amaçlı olan tiptekilerden...




Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-