Cumhuriyetimizin 87 nci Yıl Dönümü Kutlu Olsun


Geçen gün Cumhuriyetimizin 87. yıldönümünü kutladık. Şöyle bir düşündüm o gün ben ne yaptım diye.

Gözümü açıp da Çin malı AVEC marka saatimin tavana yansıttığı görüntüye bakınca saatin 8’i geçmiş olduğunu gördüm. Hemen kalktım hazırlandım, mutfağa indim. Bir yandan kahvaltı yaparken diğer yandan da LG marka televizyonumda TRT1’i açtım törenleri izleyeyim diye. O sırada güzel bir belgesel film vardı “Son Buluşma”;  izledim, duygulandım. Her biri bir asrı devirmiş nur yüzlü son gazilerimizin hikâyelerini dinlerken gözüm tv’nin yanındaki dolapta duran gazi büyük dedemin bana emanet İstiklal Madalyası’na takıldı. Öyle ya bugün o şehit ve gazilerimizin bize hediye ettiği cumhuriyetin yıldönümüydü. Onlar, bizler bu günleri görelim, güzel yurdumuzda “tam bağımsız” olarak rahatça yaşayabilelim diye şehit oldular; kendi hayatlarından vazgeçtiler, yaralandılar sakat kaldılar.


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bu sene Cuma gününe denk geldi, aynı günde iki bayram yani. Öğlen yaklaşınca Arko krem ve Mach3 traş bıçağı ile sinekkaydı traşımı oldum, mis kokulu Nivea after-shave’imi ve Nivea Anti-Persperant koltuk altı deodorantımı süründüm. Cumaya güzel kokular sürünerek, temiz kıyafetlerle gitmek sünnettir. Dişlerimi de Signal diş fırçası ve Colgate diş macunu ile fırçaladım. Dışarı serinceydi, Alpinist marka polar montumu giyip çıktım evden.

Cuma’ya gidip geldikten sonra öğlen yemeği niyetine bir şeyler atıştırdım. Gitsem mi gitmesem mi diye kararsızdım ama duramadım evde. Evden çıkmadan önce, orada belki bir tanıdıkla karşılaşır da birbirimize sarılırsak diye naneli Vivident sakızdan bir tane attım ağzıma. Adidas parfümümden de bir fıs sıkmayı ihmal etmedim. Havanın soğuk olduğunu hatta yağışlı olacağını hesaba katarak LCW kabanımı da sıkıca giyindim. Benzinini Total’den, TEB - BNP Paribas Ortaklığı Bonus kredi kartı ile aldığım Toyota marka otomobilime binip çarşı merkezine gittim. Arabayı uygun bir yerde park ettikten sonra yoluma Adalar Migros’un önünde saat 15:00’da yapılacağı söylenen Cumhuriyet Yürüyüşü’ne katılmak üzere yaya olarak devam ettim. Köprübaşı’ndan geçerken Porsuk üzerinde kano yarışlarının yapıldığını gördüm.  Güzel bir etkinlik düzenlemişler diye aklımdan geçirirken, bugünün kendisine sadece bir tatil olarak anlam ifade ettiğini zannettiğim bir grup genç “-La bu salaklar ne yapıyor burada bu soğukta?” diyerek yanımdan geçtiler. Burger King’in hemen yanındaki Migros’un önünde belirtilen saatte bulunuyor olmama rağmen kimseyi göremedim. Yanlış yer yanlış zaman mı diye düşünürken aklıma geldi: “Acaba millet sabahın 6’sında büyük indirimlerle açılan Media Market’ten daha dönememiş miydi?” Bir yandan da Porsuk boyunca yolun Tülomsaş tarafı girişine doğru yürümeye devam ettim. Bu sırada karşıdan sloganlarla gelen kalabalığı görünce sevindim, neyse ki doğru yere gelmişim. Kalabalığın fazla “tehlikeli” sloganlar atmadığına emin olunca ben de araya karıştım. Elimde pankart hatta bayrak bile yoktu ama yine de ateşe su taşıyan karınca misali tarafımız belli olsun diye korteje dâhil oldum. Durumum biraz dikkat çekici bile sayılabilirdi; çünkü önce kalabalığı süzdüm kenardan sonra gözüme kestirdiğim bir yerinden kalabalığa karıştım. Beni izleyen birisi kışkırtıcı (provokatör) ya da kapkaççı bile zannedebilirdi. Bu nedenle ağzımı bile açmadım, ellerimi de cebimden neredeyse hiç çıkartmadım. Bu arada, her ne kadar bayrak sallamasam da dedemin İstiklal Madalyası’nı cebimden çıkarmadığım elimden hiç bırakmadım.

Grup ile beraber hareket ederken, yeni anayasa değişikliği ile fişlemenin tarihe karıştığı güzel ülkemde, en az haberciler kadar kalabalık olan sivil polisin genellikle Sony kameralarına görüntü verdim gönülsüzce de olsa. Yol boyunca, yürüyüş yapan grubun fotoğraflarını muhtelif marka ve model fotoğraf makineleri ile çeken gençler de gruba katılmış olsaydı sayımız hissedilir oranda artacaktı. Hele hele elinde Çin malı ucuz bir şemsiye taşıyan önümdeki orta yaş üstü bir bayanın dediği gibi “Bizim yerimize asıl Atatürk’ün bu cumhuriyeti emanet ettiği gençler” cafelerde oturmak yerine yürüyüşe katılsaydı kortejin nüfusu ikiye katlanırdı. Fakat herkesin tercihine saygı duymak gerekir,  o gençler soğukta yürümek yerine su boyundaki cafelerde  Nescafe’lerini yada Lipton poşet çaylarını yudumlayıp oyunlarını oynamayı yeğlediler. Haklarını da vermek lazım aralarından bizlere tebessümle bakanlar hatta alkışlayanlar bile oldu…

Grup yürüyüşüne su boyundan sonra Köprübaşı’ndan da geçerek Hamamyolu’na doğru devam etti. Köprübaşı’nda bankaların orada adamın birisi omzuma dokunup “-Gardaş niye yürüyonuz? Bi şeyin protestosu falan değil de mi?” diye sorunca önce bir süzdüm adamı acaba benimle dalga mı geçiyor yoksa ağzımdan laf mı almaya çalışıyor diye. Hızlı bir bakıştan sonra art niyetsiz sıradan bir vatandaş olduğuna ikna oldum, “-Cumhuriyet yürüyüşü” dedim el-cevap. Adam rahatlamış bir ifadeyle :” –Ha iyi o zaman ben şu kalabalığın arasından dükkânıma geçebilirim demek ki” diyerek aramıza dalıp karşı tarafa atladı. Anladım ki katılmayanların çoğu herhangi bir gösteride yer almak, bir siyasi eylemin içerisinde bulunmak, bir tarafın adamıymış zannedilmek istemiyordu. Doğru ya ben de aynı sebepten dolayı hiç böyle bir etkinliğe katılmamıştım. Katıldığım kalabalık hareketler sadece galip geldikten sonra Kızılcıklı’da yolları kapattığımız Es-Es maçları değil miydi? Kalabalığın gücünü sadece oralarda hissetmiyor muyduk?

Her neyse böyle böyle, arada sırada elinde megafon bulunan çığırtkanlar ve değnekçilerin yardımıyla “Ne ABD ne AB Tam Bağımsız Türkiye” diye bağırarak (ben değil) dura kalka Hamamyolu’na girdik. Cumhuriyetimizin polisleri de yerini almıştı sağlı sollu olarak. Eksik olmasınlar dışarıdan gruba olası bir saldırıyı engellemek, cepçileri önce caydırmak yetmezse yakalamak için oradaydılar eminim. Ama o kadar kalabalıktılar ki bu soğukta bu kadar polise ne gerek vardı diye de aklımdan geçirmedim değil hani…

Süleyman Çakır’ın önünden gelip Hamamyolu’nun içinden geçen caddeye geldiğimizde durakladık. Çünkü basın mensupları orada bekliyordu. En öndekiler topluca bir şeyler söylüyorlardı ama anlayamadım. Casio saatime baktım saat 16:10 olmuş. Blackberry marka cep telefonuma gelen e-postaların başlıklarını da hızlıca bir okuduktan sonra dilime takılmış olan “Ne ABD ne AB Tam Bağımsız Türkiye” sloganı ile oradan ayrıldım.

Eve geldim Calliou karakterli t-şortunu giymiş oğlum kapıyı açtı bana. Bize bu günleri verenlerin hatırına, bugünün anlam ve önemine dair ne yapabilirim diye düşündüm. Önce kafamı rahatlatmak için Western Digital Media Player’ımı açtım Samsung taşınabilir harddiskimden Hollywood yapımı bir Amerikan filmi seçtim ve izledim.

Uyuyakalmışım...

Bu yazıyı, HP bilgisayarımda Windows XP altında çalışan Microsoft Office Word kullanarak yazdım, Firefox ile Google’ın kim bilir dünyanın neresindeki sunucusunda bulunan blogspota yükledim…

… ve sen değerli okuyucum; kim bilir nerede, nasıl ve hangi duygularla okuyorsun bu satırları; arka planda çalan müzik eşliğinde…


Atatürk diyor ki:

İstiklâl-i tam denildiği zaman, bittabi, mali, iktisadî, adlî, askerî, harsî ve ilâ... her hususta istiklâl-i tam ve serbesti-yi tam demektir. Bu saydıklarımın her hangi birinde istiklâlden mahrumiyet millet ve memleketin, mâna-yı hakikiyesiyle bütün istiklâlinden mahrumiyeti demektir.

Yeni Türkçesi:

Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her konuda tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir.

Bu da başka bir sözü:
Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 243)
Ve bir başkası:
Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz.

Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
Cumhuriyet Yürüyüşü'ne katılanlar
Media Markt'ın büyük indirimi için sırada bekleyen gençler

0 yorum:

Benzer Yazılar

Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-