"Haydaa dikelek de ne demek?" diye merak edenlere yazımın sonuna bakmasını tavsiye ederim; kendisi en beğendim karikatürlerden birisi olur.
Biz gelelim şimdi kendi olayımıza; KüçükBahçem'de yer sıkıntısı olduğundan en ufak toprak parçasını bile değerlendirmeye çalışıyorum. Hatta toprağın yetmediği yerde topraksız tarıma başvuruyorum. Bunun bir uygulaması ise bir yağmur suyu borusuna perlit doldurarak yapmış olduğum çilek saksısı. (Aslında buna saksı mı denir onu da bilemiyorum). Şöyle bir şey;
İçi perlit dolu, dışı beyaz çorap ile sarılı olan boruyu yukarıdaki fotoğraftan da görebileceğiniz gibi evimin dış duvarına astım. Boruda açtığım deliklere de çilek fidelerini yerleştirdim. Topraksız tarım dedik de susuz tarım anlamına gelmiyor bu elbette. Aksine, perlit nötr yani içinde herhangi faydalı yada zararlı bir mineral içermediği için sulama daha da önem kazanıyor. Suyun içerisine gerekli minarelleri uygun oranlarda ilave etmek gerekiyor. Bu mineralleri seracılardan temin etmiştim. Zaten şuradaki ilk yazımda bunlardan bahsettiğim için burada yeniden ayrıntıya girmeye gerek yok.
Suyu ise bir boş kola şişesi ve serum aparatı aracılığıyla borunun en üstünden damla damla veriyordum. Fakat şişeyi doldurmayı unuttuğumuz ya da evde olmadığımızda suyunu veremediğimiz için bir çok kez bitkilerin kurumasına neden olduk. Ayrıca verdiğimiz mineralli suyun fazlası da boşa akıp gidiyordu. Sonradan borunun en altına küçük bir yoğurt kovası ilave ederek fazla suyu burada toplayıp yeniden kullandım.
Şimdi ise işi biraz daha otomatiğe bağlamak için dikelek olan çilek boru-saksıyı (hah bu terim daha iyi oturdu) yatalak hale getirdim. Şöyle ki;
Boruya hafifçe bir eğim verdim ki su yerçekiminin etkisi ile aşağı doğru yavaşça akabilsin. Mineralli suyu da damacanadan temin ederek daha önce otomatik sulamalı saksımda kullandığım su motoru ile boru-saksının üstünden veriyorum. Yukarıdan verilen ve bitkiler tarafından kullanılmayan suyun fazlası yavaşça huniye oradan da damacanaya geri dönüyor. O da şöyle oluyor;
Son derece basit bir düzenek. Aklınıza niye boru-saksıyı yatay duruma getirmek için uğraştığım gelebilir. Aslında bunun yanıtı da basit. Kullandığım akvaryum motoru suyu en fazla 1 metre yukarıya kadar basabiliyor. Borunun yüksekliği ise yaklaşık 2m kadar yani motor, suyu boru-saksının en üstüne kadar basamadı. Daha güçlü bir akvaryum motoru ise çok pahalı. Evde boşta duran dalgıç pompa da damacanayı su daha devirdaim olamadan 15 saniyede tamamen boşaltıyor, bu nedenle onu da kullanamadım. Bu durumda en basit çözüm dikelek boruyu yatalak -aslında biraz "köşegenelek" (bu terim de benden Türkçeye hediye olsun) olarak duvara asmak oldu. Motoru bir zamanlayıcıya bağladım, bir saat çalışıyor bir saat dinleniyor. İşte böyle...
Unutmadan, artık halka mal olmuş o efsane karikatür:
Esen kalın.
.
Biz gelelim şimdi kendi olayımıza; KüçükBahçem'de yer sıkıntısı olduğundan en ufak toprak parçasını bile değerlendirmeye çalışıyorum. Hatta toprağın yetmediği yerde topraksız tarıma başvuruyorum. Bunun bir uygulaması ise bir yağmur suyu borusuna perlit doldurarak yapmış olduğum çilek saksısı. (Aslında buna saksı mı denir onu da bilemiyorum). Şöyle bir şey;
İçi perlit dolu, dışı beyaz çorap ile sarılı olan boruyu yukarıdaki fotoğraftan da görebileceğiniz gibi evimin dış duvarına astım. Boruda açtığım deliklere de çilek fidelerini yerleştirdim. Topraksız tarım dedik de susuz tarım anlamına gelmiyor bu elbette. Aksine, perlit nötr yani içinde herhangi faydalı yada zararlı bir mineral içermediği için sulama daha da önem kazanıyor. Suyun içerisine gerekli minarelleri uygun oranlarda ilave etmek gerekiyor. Bu mineralleri seracılardan temin etmiştim. Zaten şuradaki ilk yazımda bunlardan bahsettiğim için burada yeniden ayrıntıya girmeye gerek yok.
Suyu ise bir boş kola şişesi ve serum aparatı aracılığıyla borunun en üstünden damla damla veriyordum. Fakat şişeyi doldurmayı unuttuğumuz ya da evde olmadığımızda suyunu veremediğimiz için bir çok kez bitkilerin kurumasına neden olduk. Ayrıca verdiğimiz mineralli suyun fazlası da boşa akıp gidiyordu. Sonradan borunun en altına küçük bir yoğurt kovası ilave ederek fazla suyu burada toplayıp yeniden kullandım.
Şimdi ise işi biraz daha otomatiğe bağlamak için dikelek olan çilek boru-saksıyı (hah bu terim daha iyi oturdu) yatalak hale getirdim. Şöyle ki;
Boruya hafifçe bir eğim verdim ki su yerçekiminin etkisi ile aşağı doğru yavaşça akabilsin. Mineralli suyu da damacanadan temin ederek daha önce otomatik sulamalı saksımda kullandığım su motoru ile boru-saksının üstünden veriyorum. Yukarıdan verilen ve bitkiler tarafından kullanılmayan suyun fazlası yavaşça huniye oradan da damacanaya geri dönüyor. O da şöyle oluyor;
Son derece basit bir düzenek. Aklınıza niye boru-saksıyı yatay duruma getirmek için uğraştığım gelebilir. Aslında bunun yanıtı da basit. Kullandığım akvaryum motoru suyu en fazla 1 metre yukarıya kadar basabiliyor. Borunun yüksekliği ise yaklaşık 2m kadar yani motor, suyu boru-saksının en üstüne kadar basamadı. Daha güçlü bir akvaryum motoru ise çok pahalı. Evde boşta duran dalgıç pompa da damacanayı su daha devirdaim olamadan 15 saniyede tamamen boşaltıyor, bu nedenle onu da kullanamadım. Bu durumda en basit çözüm dikelek boruyu yatalak -aslında biraz "köşegenelek" (bu terim de benden Türkçeye hediye olsun) olarak duvara asmak oldu. Motoru bir zamanlayıcıya bağladım, bir saat çalışıyor bir saat dinleniyor. İşte böyle...
Unutmadan, artık halka mal olmuş o efsane karikatür:
Esen kalın.
.
1 yorum:
Tebrik ediyorum sizi, görünce inanamadım. Ben de dün çileklerimi toprağa standart biçimde torba sararak ektim. bugün de araştırırken size rastladım. yüzümü güldürdünüz. mükemmel bir fikir. tekrar tebrik ediyorum. yapan herkese afiyet olsun. sevgiler Mine
Yorum Gönder